20 Aralık 2009

Bir torunun hırka sendromu

Dolabına yaklaştım bugün. Kapağını araladım. Tanıdık bi' koku geldi burnuma.
Aldırmamaya çalıştım.
Çalıştıkça zorlandım.
En çok giydiğin hırkanı aldım.
Derin derin içime çektim hala hırkanın üzerinde olan kokunu.
Biraz sen, biraz sigara..
Alıştığım o güven veren koku.
Sarıldım hırkana.
Sımsıkı.
Bırakmayacakmışçasına.
Sarıldım.
Koku üzerime sinsin istedim.
Benim kokum olsun istedim.
Madem yoksun, artık bende yaşa istedim.
Beceremedim.
İçimin cız etmesine engel olamadım.
Burnumun direğinin sızlamasına engel olamadım.
Gözyaşlarım mı ?
Onlar beni ne zaman dinlediler ki ?
Katladım en sevdiğin hırkanı, yerine koydum.
Şöyle bi' baktım eşyalarına..
En çok giydiğin pantolonuna, kazaklarına, şallarına, paltona, montlarına, çantalarına..
Hepsinde vardın.
Hepsinde bakışın, hepsinde gülüşün, hepsinde gözyaşın, hepsinde derdin, hepsinde kokun..
Eşyalarını dağıtmam gerekicekmiş.
Onları veremem.
En eskisini bile elletemem kimseye.
Onlar giderse, zaten gitmiş olan sen, biraz daha kaybolursun bende..
Geçici kokun da gider beraber..
İsterim ki ben yanına gelene kadar bende kalsın herşeyin. Çok giydiğin pantolonunda kalsın, belkide 1 kere kullandığın çantan da.. Hepsi kalsın bende.
Hepsinde varsın.
En çokta bende varsın.
Ama ben hissetmedikçe neye yarar ?
Sen kokan şeyler çok değerli bende.
Lakin kokunun sahibi yoksa onlarda bi' yere kadar..

Torunun, Emel.